Marcus Aurelius

Aşırı Toplumsallaşma

Francisco Laso - The Three Races or Equality Before the Law
Psikologlar, “sosyalleşme” terimini, çocukların toplumun isteklerine göre düşünme ve davranmayı öğrendikleri süreci belirtmek için kullanırlar. Bir insan, toplumunun ahlaksal törelerine inanıp uyarsa ve o toplumun işleyen bir parçası olarak içinde yer alırsa, onun iyi sosyalleşmiş olduğu söylenir. Pek çok solcunun aşırı toplumsallaşmış olduğunu söylemek mantıksız gibi gelebilir; çünkü solcular birer asi olarak görülürler. Yine de bu fikir savunulabilir; pek çok solcu göründüğü kadar asi değildir.
Toplumumuzun ahlaki töreleri öyle sert ki, kimse tamamıyla ahlaklı bir biçimde düşünemiyor, hissedemiyor veya davranamıyor. Örneğin aslında hiç kimseden nefret etmememiz gerekirken, neredeyse herkes, herhangi bir zaman birinden nefret etmiştir (bunu kendisine itiraf etmiş olsa da, olmasa da).
Bazı insanlar öylesine aşırı toplumsallaşmışlardır ki, ahlaki bir biçimde düşünme, hissetme ve davranma girişimi onlara ağır bir yük olur. Bu insanlar da suçluluk duygusunu azaltmak için, aslında ahlaki bir temeli olmayan duygular ve hareketler için ahlaki açıklamalar bularak motifleri konusunda kendilerini sürekli aldatmak zorunda kalırlar. “Aşırı toplumsallaşmış” terimini böyle insanları tanımlamak için kullanıyoruz.
Aşırı toplumsallaşma, kendine az değer vermeye, güçsüzlük, yenilmişlik ve suçluluk duygusuna ve benzer şeylere yol açabilir. Toplumumuzun çocukları toplumsallaştırmada kullandığı en önemli yöntemlerden biri de, onları, toplumun beklentilerine karşı gelen bir davranış veya söz için utandırmaktır. Bu çok fazla yapılırsa, ya da çocuğun böyle duygulara karşı özel bir hassasiyeti varsa, çocuk KENDİSİNDEN nefret etmeye başlar. Üstelik, aşırı toplumsallaşmış insanınkine göre, toplumun beklentileriyle daha çok sınırlanmıştır. İnsanların çoğunluğu önemli oradan uygunsuz davranışta bulunur. Yalan söylerler, önemsiz hırsızlıklar yaparlar, trafik kurallarını çiğnerler, işlerini asarlar, birinden nefret ederler, acımasız sözler söylerler ya da başka birini geçmek için sinsi hileler yaparlar. Aşırı toplumsallaşmış bir insan, kabul edilmiş ahlaka karşı gelen duygu veya düşünceleri suçluluk duymadan yaşayamaz bile; “temiz olmayan” düşünceleri düşünemez. Toplumsallaşma yalnızca bir ahlak meselesi değildir; ahlak başlığı altında toplanamayacak pek çok davranış normuna da uymak üzere sosyalleşiriz. Böylece aşırı toplumsallaşan insan psikolojik bir tasma ile bağlanır ve yaşamını, toplumun onun için döşediği raylar üzerinde koşarak geçirir. Bu, aşırı toplumsallaşmış pek çok insanda, ciddi bir sıkıntı haline gelebilecek çekince ve güçsüzlük duygusuna yol açar. Bizde, aşırı toplumsallaşma insanlığın, bireye yaptığı en büyük zulümdür.
Biz çağdaş solun önemli ve etkili bir bölümünün aşırı toplumsallaşmış olduğunu ve bu durumun çağdaş solculuğun yönünü belirlemede çok önemli olduğunu iddia ediyoruz. Aşırı toplumsallaşmış tipte solcular genelde entelektüeller veya orta sınıfın üst tabakalarının üyeleri arasından çıkar. Üniversite entelektüellerinin toplumumuzun en aşırı toplumsallaşmış bölümünü ve ayrıca sol kanat bölümünü oluşturduğuna dikkat edin.
Aşırı toplumsallaşmış tipte bir solcu, isyan ederek, psikolojik tasmasını çıkarmaya ve bağımsızlığını ilan etmeye çalışır. Ancak, genelde toplumun en temel değerlerine isyan edecek denli güçlü değildir. Genel olarak konuşursak, bugünün solcularının amaçları, kabul edilen ahlaklar çatışma içinde DEĞİLDİR. Tam tersine, sol, kabul edilmiş ahlaki bir prensibi alarak kendisininmiş gibi benimser ve sonra da toplumu bu prensibe uymamakla suçlar. Örnekler: Irklar arası eşitlik, cinslerin eşitliği, fakirlere yardım etmek, savaşa karşı barış, genel olarak şiddet karşıtlığı, ifade özgürlüğü, hayvanlara iyi davranmak. Daha da temelde, bireyin topluma hizmet etme görevi ile toplumun bireye bakma görevi. Tüm bunlar, uzun zamandır toplumumuzun (ya da en azından orta ve üst sınıfların kökleşmiş değerleridir. Bu değerleri iletişimsel medya ile eğitim sistemi tarafından bize sunulan materyallerin çoğunda, açıkça veya ima edilerek ifade edilmişti veya koşul olarak öne sürülmüştü. Solcular, özellikle de aşırı toplumsallaşmış tiptekiler, bu prensiplere başkaldırmazlar ancak topluma karşı düşmanlıklarını, (bir derece haklılık payıyla) toplumun bu ilkelere göre yaşamadığını iddia ederek haklı çıkarırlar.
Aşırı toplumsallaşmış bir solcunun, topluma başkaldırdığını iddia ederken, onun geleneksel tavırlarına nasıl da bağlı olduğunu gösteren bir örnek verelim: pek çok solcu, olumlayıcı eylem için uğraşır; zencileri iyi okullara sokmak için, zenci okullarında daha gelişmiş bir eğitim ve böyle okullara daha fazla para verilmesi için; zencilerin “alt sınıf”larının yaşamlarını yüz karası olarak görür. Onlar, zencileri sistemin içine sokmak; orta sınıfın üst tabakalarındaki beyazlar gibi birer iş adamı, avukat, bilim adamı yapmak istiyorlar. Buna solcuların cevabı, yapmak istedikleri en son şeyin zencileri beyazların kopyası haline getirmek olduğudur; aksine, Afro-Amerikan kültürü korumak istiyorlardır. Ancak bunun neresi Afro-Amerikan kültürünü korumakla uyumlu? Zenci yemekleri yemek, zenci tarzı müzikleri dinlemek, zenci tarzı giyinmek ve zenci tarzı bir kilise veya camiye gitmekten daha fazlasının bulabilmeniz çok zordur. Yani, kendisini yalnızca yapay yollarla ifade edebilir. Tüm ESAS konularda, aşırı toplumsallaşmış solcuların çoğu, bir zencinin orta sınıftan beyazlara uymasını istiyorlar. Onu teknik konularda çalıştırmak; onu bir yönetici veya bilim adamı yapmak; zencilerin de beyazlar kadar iyi olduğunu göstersin diye, yaşamını statü merdivenlerinde harcatmak istiyorlar. Zenci babaları “sorumlu” hale getirmek istiyorlar, zenci çetelerin şiddet kullanmamasını istiyorlar vb. Ancak bunlar, kesinlikle endüstriyel teknolojik sistemin değerleridir. Bir insan; okula gittiği, saygın bir işte çalıştığı, statü merdivenini tırmandığı, “sorumlu” bir ebeveyn olduğu ve şiddet kullanmadığı vb. sürece, sistem, onun hangi müziği dinlediği, neler giydiği veya hangi dine inandığıyla zerre kadar ilgilenmez. Yani, aşırı toplumsallaşmış bir solcu, ne kadar reddederse etsin, aslında, zencileri sisteme sokmak ve onlara bu sistemin değerlerini kabul ettirtmek istemektedir.
Elbette ki, aşırı toplumsallaşmış tipte bile olsa, solcuların, toplumun temel değerlerine ASLA baş kaldırmadığını iddia etmiyoruz, tabii ki bazen başkaldırıyorlar. Bazı aşırı toplumsallaşmış solcular, fiziksel şiddet kullanarak, toplumun en önemli değerlerinden birine başkaldıracak kadar ileri bile gittiler. Kendi ifadelerine göre, şiddet onlar için bir “kurtuluş” çeşidi. Yani, şiddete başvurarak, içlerine yerleştirilen psikolojik baskılardan kurtulabiliyorlar. Aşırı toplumsallaşmış olduklarından, bu sınırlamalar onlar için diğer insanlardan daha hapsedici olmuştur, bu yüzden de onlardan kurtulmak isterler. Ama genelde isyanlarını orta yolun değerleriyle haklı çıkarırlar. Eğer şiddete başvurulursa, ırkçılığa karşı savaştıklarının falan söylerler.
Yukarıda, solculuk psikolojisine dair ortaya koyduğumuz temel ilkelere pek çok itirazın yükselebileceğinin farkındayız. Gerçek durum karmaşık ve bunun ayrıntılı açıklaması, tüm gerekli veriler elde olsaydı bile, birkaç cilt gerektirirdi. Bizim iddiamız, yalnızca çağdaş solculuğun psikolojisindeki en önemli iki eğilimi kabaca göstermiş olduğumuzdur.
Solcuların problemleri, toplumumuzun bir bütün olarak sahip olduğu problemleri de gösterir. Kendine az değer verme, depresif eğilimler ve yenilmişlik duygusu yalnızca solla sınırlı değil. Solda özellikle göze çarpıyor olsa da, bu sorunlar toplumumuzda oldukça yaygın. Ve bugünün toplumu da, bizi, önceki bütün toplumlardan daha fazla toplumsallaştırmaya çalışıyor. Nasıl yiyeceğimizi, nasıl spor yapacağımızı, nasıl sevişeceğimizi, çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimizi vs. bile uzmanlardan öğrenir hale geldik.

Theodore John Kaczynski, Çev: Kolektif, Sanayi Toplumu ve Geleceği: Manifesto, İstanbul:Kaos, 1996, ss.7-10.
Aşırı Toplumsallaşma Aşırı Toplumsallaşma Reviewed by Tarih ve Felsefe on 5.1.17 Rating: 5
Blogger tarafından desteklenmektedir.