Jürgen Habermas’a göre “ahlak” ile “etik” kavramları arasında, zaman-mekan
boyutunda, küçük ama önemli bir ayrım yapılmalıdır. Ahlak, evrensel
değerleri, kuralları ve kaynakları işaret ederken; etik, belirli bir zaman
aralığında ve bağlamda, belirli bir gruba ait pratik kurallara ve
kodlamalara aittir. [1] Bu küçük ama önemli ayrım, insanlar arası
“iletişim”in, siyasal anlamda yönetilmesi neredeyse imkansız olan evrensel
alandan çıkartılıp, bizzat söz konusu iletişimi kurmaya ‘gönüllü’ insanlar
tarafından kurulmasına olanak verir. Bir başka deyişle, etiğin inşası
sayesinde insanlar, kendilerinden önce konulmuş kuralların etrafında
iletişim kurmaya çalışmak yerine [2], kendi kurallarını oluşturmak amacıyla
iletişim kurmak ister hale gelmiştir. İletişim, eylemin bir zorunluluğu
olmaktan çıkmış; bir ihtiyacın, şikayetin ya da talebin öncülük ettiği
gönüllülük esası, topluluğun eylemine zemin hazırlamıştır. Bir kez bu istek
ortaya çıktığında, artık müzakere (deliberation)
ve tartışma (argumentation)
kültürünün yerleşmesi ve o topluluğun söylemlerini aktarabileceği
platformların oluşturulması da kolaylaşmıştır.
Habermas’ın iletişimsel eylem (communicative action), söylem etiği (Diskursethik) ve müzakereci demokrasi (deliberative democracy) kavramlarıyla kuramsallaştırdığı bu yeni-nesil iletişim yöntemi, demokrasiyi, devlet (yöneten) ile toplum (yönetilenler) arasında yapılan klasik sözleşmelerin bir uygulama biçimi olmaktan çıkartmış, hem etik hem de siyasal anlamda eşit bireylerin arasına (kamusal alana –public sphere) yerleştirmiştir.
Sosyal medyanın içerisinde yer almayan biri olarak TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) yurtlarında (konukevinde) son günlerde yaşanan ‘olay’dan yeni haberdar oldum (#etukonusuyor). Aslında olan bitenlere bir ‘olay’ (Alain Badiou) gözüyle bakmak ne derecede doğru bilemiyorum. Zira henüz sonuçlanmış, zamanda veya mekanda bir kırılma yaratmış herhangi bir boyuttan haberim olmadı. Bildiğim şey, yurtların ‘yönetimi’ ile ‘sakinlerinin’ bir bölümü arasında ‘kurallar’ ve ‘pratikler’ hakkında yaşanan bir gerilimin mevcut olduğu. Sakinlerin şikayetlerinin bir kısmı – hem hukuksal hem de ahlaki anlamda – oldukça ciddi iddialar. Buna bağlı olarak, bu şikayetlere karşı yapılan savunmaların ve şikayetlere bağlantılı olarak dile getirilen taleplerin de var olan sistemi değiştirmek istemesi beklentiler dahilinde. Yönetimin yanıtlarından ise haberim yok. Zaten henüz sonuçlanan bir şey de yok. İşler halihazırda ağır bir bürokrasi içerisinde ilerliyor. Şikayetçi sakinler, şikayetçi olmayanlarla da bir diyalog içerisine giriyorlar. Sanırım bu karşılıklı iletişimde daha çok sosyal medya ve onun beraberinde getirdiği ‘espri’, ‘hakaret’ ve ‘küçümseme/abartma’ boyutları işin içinde yer alıyor. Öyle görülüyor ki, sonuçları, hatta haklılık boyutları ne olursa olsun, yurt sakinlerinin şikayetleri ve talepleri, yönetim kademesinde içerikleri kadar biçimleriyle ve üsluplarıyla da değerlendirilecek, hatta yönetim, şikayet eden-etmeyen ayrımının köklerini araştırmayı daha uygun bulacaktır.
Beni asıl merak ettiren şey ise basitçe şu: Acaba bu sürecin devamında ve sonucunda elde edilecek tablo, TOBB ETÜ topluluğunun kendine ait bir ‘etik’, bir tartışma ‘pratiği’ ve bir ‘demokrasi platformu’ oluşturmasına tanıklık edebilecek mi?
Memleket ahalisi olarak, her başımız sıkıştığında genelgeçer değerlere, vicdani hesaplara ve kocaman kavramların ortaya çıkarttığı ahlaki şemsiyelere sarılma refleksimiz malum… Sorunlarımızı topluluk-içi çözümlere götürmeyip evrensel düzeye ‘yükseltmek’ ülkece bayıldığımız bir pratik. Kurumsallaşmanın ve kurum-içi sorunların yatay olarak değil dikey biçimde çözülmesini istememizin de, her sorunumuzda ortaya çıkıp bizi bundan çekip çıkartacak bir kurtarıcıyı/’Baba’yı (Jacques Lacan) beklememizin de, düzenin bekasını her türlü yüce değerin üzerine taşımamızın da altında yatan dinamik bu zaten. Yerden kalkmak için birinin uzatacağı ele ihtiyaç olmamız, hep bu yüzden.
Şimdi TOBB ETÜ’lü öğrencilerin önünde bu dinamiği değiştirmek adına önemli bir potansiyel, ciddi bir fırsat var. Kendi sorunlarını, yine kendi oluşturabilecekleri ‘müzakereci’ bir yöntemle, ortaklaşa meydana getirebilecekleri bir ‘etik’le, doğru bir ‘iletişim’le çözmek için harika bir ‘an’ları var. Bu ‘an’ı, bir ‘olay’a dönüştürüp dönüştürememek ise sanırım haklılıklarından ziyade üsluplarından ve iletişimi oluşturabilme becerilerinden geçecek.
Bir hatırlatma olarak, Habermascı iletişimsel eylemin kuralları son derece basittir [3]: (i) Herkesin söylediği şeyler anlamlı ve akıl yoluyla kavranabilir olmalıdır; (ii) Tüm iddialar ‘doğru’ bir temele oturtulmuş olmalıdır; (iii) Herkes gerçek niyetini, en açık biçimde – hiçbir farklı yola sapmadan ve gizlemeden – ortaya koymalıdır; ve (iv) Dile getirilen her konu, akıl yoluyla gerekçelendirilebilir ve savunulabilir olmalıdır.
Türk toplumunun henüz gerçekleştiremediği, belki bunun yanından bile geçemediği, müzakereci demokratik eylemi, TOBB ETÜ’lü öğrencilerin, kendileri için, temsil ettikleri değerler için, gelecekleri için gerçekleştirebileceklerine inancım tam.
[1] Jürgen Habermas, Moral Consciousness and Communicative Action (çev.) C. Lenhardt ve S. W. Nicholsen, 1983/1999, Massachussets: MIT Press, ss. 195-216.
[2] William Godwin’e göre her türlü toplumsal sözleşme, bir önceki jenerasyonun bir sonraki jenerasyon adına karar verdiği bir tiranlık oluşturmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Godwin’den aktaran: Paul Eltzbacher, The Great Anarchists: Ideas and Teachings of Seven Major Thinkers, (çev.) S. T. Byington, 1908/2004, New York: Dover, ss. 42-53.
[3] Jürgen HabermasTheory and Practice, (çev.) J. Viertel, 1971/1974, Boston: Beacon Press, s. 18.
Hakan Övünç Ongur, TOBB ETÜ Habermas İle Tanışıyor, http://ovuncongur.com/tobb-etu-habermas-ile-tanisiyor/, (22 Kasım 2013)
Habermas’ın iletişimsel eylem (communicative action), söylem etiği (Diskursethik) ve müzakereci demokrasi (deliberative democracy) kavramlarıyla kuramsallaştırdığı bu yeni-nesil iletişim yöntemi, demokrasiyi, devlet (yöneten) ile toplum (yönetilenler) arasında yapılan klasik sözleşmelerin bir uygulama biçimi olmaktan çıkartmış, hem etik hem de siyasal anlamda eşit bireylerin arasına (kamusal alana –public sphere) yerleştirmiştir.
Sosyal medyanın içerisinde yer almayan biri olarak TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) yurtlarında (konukevinde) son günlerde yaşanan ‘olay’dan yeni haberdar oldum (#etukonusuyor). Aslında olan bitenlere bir ‘olay’ (Alain Badiou) gözüyle bakmak ne derecede doğru bilemiyorum. Zira henüz sonuçlanmış, zamanda veya mekanda bir kırılma yaratmış herhangi bir boyuttan haberim olmadı. Bildiğim şey, yurtların ‘yönetimi’ ile ‘sakinlerinin’ bir bölümü arasında ‘kurallar’ ve ‘pratikler’ hakkında yaşanan bir gerilimin mevcut olduğu. Sakinlerin şikayetlerinin bir kısmı – hem hukuksal hem de ahlaki anlamda – oldukça ciddi iddialar. Buna bağlı olarak, bu şikayetlere karşı yapılan savunmaların ve şikayetlere bağlantılı olarak dile getirilen taleplerin de var olan sistemi değiştirmek istemesi beklentiler dahilinde. Yönetimin yanıtlarından ise haberim yok. Zaten henüz sonuçlanan bir şey de yok. İşler halihazırda ağır bir bürokrasi içerisinde ilerliyor. Şikayetçi sakinler, şikayetçi olmayanlarla da bir diyalog içerisine giriyorlar. Sanırım bu karşılıklı iletişimde daha çok sosyal medya ve onun beraberinde getirdiği ‘espri’, ‘hakaret’ ve ‘küçümseme/abartma’ boyutları işin içinde yer alıyor. Öyle görülüyor ki, sonuçları, hatta haklılık boyutları ne olursa olsun, yurt sakinlerinin şikayetleri ve talepleri, yönetim kademesinde içerikleri kadar biçimleriyle ve üsluplarıyla da değerlendirilecek, hatta yönetim, şikayet eden-etmeyen ayrımının köklerini araştırmayı daha uygun bulacaktır.
Beni asıl merak ettiren şey ise basitçe şu: Acaba bu sürecin devamında ve sonucunda elde edilecek tablo, TOBB ETÜ topluluğunun kendine ait bir ‘etik’, bir tartışma ‘pratiği’ ve bir ‘demokrasi platformu’ oluşturmasına tanıklık edebilecek mi?
Memleket ahalisi olarak, her başımız sıkıştığında genelgeçer değerlere, vicdani hesaplara ve kocaman kavramların ortaya çıkarttığı ahlaki şemsiyelere sarılma refleksimiz malum… Sorunlarımızı topluluk-içi çözümlere götürmeyip evrensel düzeye ‘yükseltmek’ ülkece bayıldığımız bir pratik. Kurumsallaşmanın ve kurum-içi sorunların yatay olarak değil dikey biçimde çözülmesini istememizin de, her sorunumuzda ortaya çıkıp bizi bundan çekip çıkartacak bir kurtarıcıyı/’Baba’yı (Jacques Lacan) beklememizin de, düzenin bekasını her türlü yüce değerin üzerine taşımamızın da altında yatan dinamik bu zaten. Yerden kalkmak için birinin uzatacağı ele ihtiyaç olmamız, hep bu yüzden.
Şimdi TOBB ETÜ’lü öğrencilerin önünde bu dinamiği değiştirmek adına önemli bir potansiyel, ciddi bir fırsat var. Kendi sorunlarını, yine kendi oluşturabilecekleri ‘müzakereci’ bir yöntemle, ortaklaşa meydana getirebilecekleri bir ‘etik’le, doğru bir ‘iletişim’le çözmek için harika bir ‘an’ları var. Bu ‘an’ı, bir ‘olay’a dönüştürüp dönüştürememek ise sanırım haklılıklarından ziyade üsluplarından ve iletişimi oluşturabilme becerilerinden geçecek.
Bir hatırlatma olarak, Habermascı iletişimsel eylemin kuralları son derece basittir [3]: (i) Herkesin söylediği şeyler anlamlı ve akıl yoluyla kavranabilir olmalıdır; (ii) Tüm iddialar ‘doğru’ bir temele oturtulmuş olmalıdır; (iii) Herkes gerçek niyetini, en açık biçimde – hiçbir farklı yola sapmadan ve gizlemeden – ortaya koymalıdır; ve (iv) Dile getirilen her konu, akıl yoluyla gerekçelendirilebilir ve savunulabilir olmalıdır.
Türk toplumunun henüz gerçekleştiremediği, belki bunun yanından bile geçemediği, müzakereci demokratik eylemi, TOBB ETÜ’lü öğrencilerin, kendileri için, temsil ettikleri değerler için, gelecekleri için gerçekleştirebileceklerine inancım tam.
[1] Jürgen Habermas, Moral Consciousness and Communicative Action (çev.) C. Lenhardt ve S. W. Nicholsen, 1983/1999, Massachussets: MIT Press, ss. 195-216.
[2] William Godwin’e göre her türlü toplumsal sözleşme, bir önceki jenerasyonun bir sonraki jenerasyon adına karar verdiği bir tiranlık oluşturmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Godwin’den aktaran: Paul Eltzbacher, The Great Anarchists: Ideas and Teachings of Seven Major Thinkers, (çev.) S. T. Byington, 1908/2004, New York: Dover, ss. 42-53.
[3] Jürgen HabermasTheory and Practice, (çev.) J. Viertel, 1971/1974, Boston: Beacon Press, s. 18.
Hakan Övünç Ongur, TOBB ETÜ Habermas İle Tanışıyor, http://ovuncongur.com/tobb-etu-habermas-ile-tanisiyor/, (22 Kasım 2013)
TOBB ETÜ Habermas İle Tanışıyor
Reviewed by Tarih ve Felsefe
on
23.11.13
Rating: