Marcus Aurelius

Zaman ve Tarih


Pieter Lastman - Jonah and the Whale
Hey baylar, hayat kısa...
Ve bizler eğer yaşıyorsak, kralları
çiğnemek için yaşıyoruz...
Shakespeare, IV. Henry.

125
İnsan, yani “sadece Varlığı ortadan kaldırdığı ölçüde var olan negatif varlık” zamanla özdeştir. İnsan kendi doğasını sahiplenirken evrenin açılımını da kavrar. “Tarihin kendisi, doğal tarihin, doğanın insana dönüşümünün gerçek bir parçasıdır.” (Marx). Buna karşılık, bu “doğal tarih” in fiilen var olduğu tek yer insanlık tarihi sürecidir; insanlık tarihi tıpkı nebulaların evrenin kıyısına kaçışlarını zaman içinde yakalayacak çapa sahip modern teleskop gibi, bu tarihsel bütünlüğü yeniden yakalayan tek bölümdür. Tarih her zaman var oldu, ama her zaman tarihsel biçimiyle değil. İnsanın zamansallaştırılması, bir toplum dolayımıyla gerçekleştirildiğinde, zamanın insanlaştırılmasına eşittir. Zamanın bilinçsiz hareketi tarihsel bilinç içinde kendini gösterir ve doğrulanır.

126
Tam anlamıyla tarihsel hareket, hâlâ gizli olsa da, “insanın gerçek doğasının” yavaş ve hissedilemeyen oluşumunda, “insanlık tarihinden -insan toplumunu yaratan edimden doğan bu doğada” başlar, ama kendi tarihinin ürünü olan bu toplum bir teknolojiyi ve bir dili egemenliği altına almış olsa da sadece süreğen bir şimdiki zamanın bilincindedir. En yaşlıların hafızasıyla sınırlı bütün bilgiler, yaşayanlar tarafından daima şimdiki zamana taşınır. Ne ölüm ne de doğum bir zaman yasası olarak anlaşılmamıştır. Zaman, adeta kapalı bir alan gibi hareketsiz kalır. Daha karmaşık bir toplum zamanın bilincine vardığında, yaptığı şey, daha ziyade zamanı inkâr etmektir, çünkü zamanda gördüğü şey gelip geçen değil geri dönendir. Durağan toplum, zamanı, doğrudan doğruya doğadan edindiği tecrübeden yola çıkarak döngüsel zaman modeline göre örgütler.

127
Döngüsel zaman göçebe halkların tecrübesine zaten hükmetmektedir, çünkü onlar yolculuklarının her anında aynı koşullarla karşılaşırlar: Hegel “göçebelerin gezginciliği sadece biçimseldir çünkü benzer alanlarla sınırlıdır” der. Belirli bir alana yerleşerek bireyselleşmiş alanlar düzenlemek suretiyle uzama bir içerik katan toplum, kendini bu yerleşikliğin içine hapsolmuş bulur. Benzer yerlere geçici olarak geri dönüş artık zamanın aynı yere katıksız geri dönüşüdür, bir dizi davranışın tekrarıdır. Kırsal göçebelikten yerleşik tarıma geçiş tembel ve içeriksiz özgürlüğün sonu, çalışmanın başlangıcıdır. Mevsim değişikliklerine bağımlı tarımsal üretim tarzı genelde tam anlamıyla oluşmuş döngüsel zamanın temelidir. Sonsuzluk bu zamana içseldir: Aynı olanın şu ölümlü dünyaya dönüşüdür. Mit, bu toplumun aslında kendi sınırları içinde zaten gerçekleştirdiği düzen etrafındaki bütün kozmik düzeni güvenceye alan birleştirici düşüncenin inşa edilmesidir.

128
Zamanın toplumsal temellükü ve insanın insan emeğiyle üretilmesi sınıflara bölünmüş bir toplumda gelişir. Döngüsel zaman toplumundaki kıtlık üzerine kurulan iktidar, bu toplumsal işgücünü örgütleyen ve sınırlı artı-değeri kendisine mal eden sınıf, aynı şekilde, toplumsal zamanın örgütlenmesiyle ortaya çıkan zamansal artı değere de sahip çıkar: Canlının geri dönüşü olmayan zamanının tek sahibi olur. Savurgan şenliklerde maddî olarak tüketilmek üzere iktidar kesiminde yoğunlaşmış olarak var olabilen zenginlik, aynı zamanda, tarihsel bir zamanın toplumun yüzeyinde israfı olarak da harcanır. Tarihsel artı-değerin sahipleri yaşanmış olayların bilgisini ve keyfini de ellerinde tutarlar. Toplumsal yaşamın temelindeki tekrarlanan üretimle birlikte ağır basan kolektif zaman örgütlenmesinden ayrılmış olan bu zaman, kendi durağan topluluğunun üzerinde akıp gider. Bu, döngüsel toplumun efendilerinin kendi kişisel tarihlerini yaşadıkları, macera ve savaş zamanıdır; bu aynı zamanda yabancı topluluklarla çatışmada ve toplumun değişmez düzenindeki karışıklıklarda ortaya çıkan zamandır. O halde tarih insanların önünde yabancı bir etken olarak, istemedikleri ve karşısında kendilerini korunaklı zannettikleri şey olarak meydana gelir. Ama bu dolambaçlı yoldan, uykuya dalmış olan bütün gelişmelerin kökeninde yatan insanın olumsuz endişesi de geri gelir.


129
Döngüsel zaman kendi içinde çatışmasız olan zamandır. Ama çatışma, zamanın şu çocukluk döneminde yer alır: Tarih, tarih olma mücadelesini ilk olarak efendilerin pratik etkinliğinde verir. Bu tarih dönüşsüz olan şeyi yüzeysel olarak yaratır; tarihin hareketi, döngüsel toplumun tükenmez zaman içinde tükettiği zamanı oluşturur.

130
“Donmuş toplumlar”, tarihsel etkinliklerini son derece yavaşlatmış ve hem doğal ve İnsanî çevreye olan karşıtlıklarını hem de kendi içlerindeki karşıtlıkları sabit bir dengede koruyan toplumlardır. Bu amaçla oluşturulmuş kurumların aşırı çeşitliliği insan doğasının kendi kendini yaratma esnekliğini kanıtlasa da, bu kanıtlama sadece dışardan bakan gözlemci için ve tarihsel zamandan geri gelen etnolog açısından açıkça görülebilir haldedir. Bu toplumların her birinde, kesin bir yapılanma değişimi dışlamıştır. İnsanlığa dair bütün olasılıkların sonsuza dek kendini özdeşleştirdiği mevcut toplumsal pratiklerin mutlak konformizminin, şekilsiz hayvanlığa düşme korkusundan başka hiçbir harici sınırı yoktur. Burada insanlar, insan olarak kalabilmek için aynı olmak zorundadırlar.

131
Endüstrinin ortaya çıkışına kadar başka köklü sarsıntılara tanık olmayacak bir dönemin eşiğinde, son büyük teknolojik devrimlerle dökme demir kadar ilişki içinde görünen politik iktidarın doğuşu, aynı zamanda kan bağlarının da çözülmesini başlatan bir dönemdir. Bundan böyle, nesillerin art arda gelişi, yönlendirilmiş bir olay olmak için, yani iktidarların art arda gelişi haline gelmek amacıyla katıksız döngüsel doğa alanını terk eder. Geri dönüşü olmayan zaman hükmedenin zamanıdır; ve bu zamanın ilk ölçüsü hanedanlıklardır. Yazı onun silahıdır. Dil, yazıyla birlikte bilinçlerarası dolayım olarak tam bağımsız gerçekliğine ulaşır. Ama bu bağımsızlık, toplumu oluşturan dolayım olarak ayrı iktidarın genel bağımsızlığıyla özdeştir. Yazıyla birlikte, artık canlıların dolaysız ilişkisine taşınmayan ve bu ilişkiye aktarılmayan bir bilinç ortaya çıkar: Kişiliksiz bir hafıza, toplumu yönetmenin hafızası. “Yazılar devletin düşünceleri; arşivler ise hafızasıdır.” (Novalis).

132
Vakayiname, [Chronique] iktidarın geri dönüşsüz zamanının ifadesi ve de bu zamanın geçmişten bugüne iradi ilerleyişini sürdüren araçtır, çünkü zamanın bu yönlendirilişi her özgül iktidar gücünün çökmesiyle yok olmak zorundadır ve imparatorlukların ve onların kronolojilerinin çöküşü sırasında asla değişmeyen köylü yığınlarının tanıdığı tek zaman olan döngüsel zamanın kayıtsız unutuluşuna maruz kalır. Tarihin sahipleri zamana bir anlam yüklemişlerdi: Aynı zamanda bir anlam olan bir yön. Ama bu tarih her şeyini seferber eder ve tek başına başarısızlığa uğrar; temeldeki toplumu değişmez bırakır, çünkü bu tarih tam da ortak gerçeklikten ayrı kalan şeydir. İşte bu nedenle Doğu imparatorlukları tarihini bir dinler tarihine indirgeriz: Yıkıntı haline gelmiş bu kronolojilerden geriye kendilerini sarmalayan ve görünüşte özerk yanılsamalar tarihinden başka bir şey kalmaz. Tarihin özel mülkiyetini miti koruyarak ellerinde tutan efendiler, öncelikle bunu özel bir yanılsama modeline göre yaparlar: Çin ve Mısır’da uzun bir süre ruhun ölümsüzlüğünün tekelini ellerinde tutmuşlardır; tıpkı bilinen ilk hanedanlıkların geçmişin hayali düzenlenişi olması gibi. Ama efendilerin bu aldatmaca mülkiyeti, o dönemde ortak bir tarihin ve kendi özel tarihlerinin bütün olası mülkiyetini de sahiplenmeleri anlamına gelir. Efendilerin fiili tarihsel güçlerinin gelişmesi aldatmaca mitsel sahiplenişin sıradanlaşması ile atbaşı gider. Bütün bunlar, tıpkı Çin imparatorlarının mevsim dönümü ayinlerinde olduğu gibi, döngüsel zamanın sürekliliğini mitsel olarak güvenceye almakla efendilerin yükümlü olmaları ölçüsünde zamandan göreceli olarak kurtulmalarından kaynaklanır.

133
Sadece mitin buyruklarının dünyevi icraatı olarak anlaşılmak isteyen ve hizmetkârlarına seslenen tanrısal iktidarın açıklamasız yavan kronolojisi aşılabildiği ve bilinçli tarih haline geldiğinde, tarihe gerçek katılımın yaygın gruplar tarafından yaşanmış olması gerekti. Birbirlerini müstesna bir şimdiki zamanın sahipleri olarak tanıyan ve olayların nitel zenginliğini kendi etkinlikleri ve yaşadıkları yer -kendi çağları- olarak hissetmiş insanlar arasındaki bu pratik iletişimden tarihsel iletişimin genel dili doğar. Geri dönüşsüz zamanın varlık koşulu olan insanlar burada hem unutulmazı hem de unutmanın tehdidini bulurlar: “Halikarnaslı Herodot, zaman insanların emeğini yok etmesin diye araştırmasının sonuçlarını burada sunmaktadır...”

134
Tarih hakkında akıl yürütme iktidar hakkında akıl yürütmekten ayrı düşünülemez. Yunan, iktidar ve iktidar değişikliğinin tartışıldığı ve anlaşıldığı bu dönemdi, toplumdaki efendilerin demokrasisi dönemiydi. Burada koşullar, despotik devlete özgü koşulların tam tersiydi, çünkü despotik devlette iktidar, en yoğun noktasının erişilmez karanlığında sadece kendisiyle hesaplaşırdı: Başarı ya da başarısızlığın tartışma dışı kaldığı saray darbesi yoluyla. Yine de Yunan toplulukları arasında paylaşılmış iktidar, sadece, üretimin köle sınıfında ayrı ve durağan bir şekilde kaldığı bir toplumsal yaşamın harcaması yla var oluyordu. Sadece çalışmayanlar yaşar. Yunan topluluklarının bölünmesinde ve yabancı sitelerin sömürülmesi için verilen mücadelede, bu toplulukların her birinin içsel kuruluş nedeni olan ayrım ilkesi dışlanmıştı. Evrensel tarihi düşleyen Yunan, istilâ karşısında birleşmeyi başaramamıştı; hatta bağımsız sitelerinin takvimlerini bile birleştirememişti. Yunanda tarihsel zaman bilinçlenmiş, ama henüz kendi bilincine varamamıştı.

135
Yunan topluluklarının ulaşmış olduğu yerel anlamda elverişli koşulların ortadan kalkmasından sonra, Batılı tarih düşüncesi gerilerken eski mitsel örgütlenmeler yeniden yapılanmamıştı. Akdeniz halklarının çarpışmasında ve Roma Devleti'nin kuruluş ve çöküşünde, yeni zaman bilincinin ve ayrı iktidarın yeni zırhının temel etkenleri haline gelen yarı-tarihsel dinler ortaya çıkmıştır.

136
Tektanrılı dinler, mit ile tarih arasındaki, halen üretime hükmeden döngüsel zaman ile halkların karşı karşıya geldiği ve yeniden birleştiği geri dönüşsüz zaman arasındaki bir uzlaşmaydı. Yahudilikten doğan dinler, demokratikleşmiş, her şeye açık ama yanılsama içinde olan geri dönüşsüz zamanın soyut anlamda evrensel kabulüdürler. Zaman tamamen tek bir nihai olaya doğru yönlendirilir: “Tanrı'nın krallığı pek yakında gerçekleşecektir.” Bu dinler, tarih zemininde ortaya çıkmış ve bu zemine yerleşmişlerdir. Ancak, hâlâ tarihle radikal karşıtlık içinde dururlar. Yarı-tarihsel din, zaman içinde niteliksel bir başlangıç noktası oluşturur, (İsa'nın doğumu, Muhammed'in hicreti) fakat geri dönüşsüz zaman -İslâm'da fetih biçimini, Hıristiyanlığın Reform döneminde ise sermaye artışı biçimini alabilen gerçek birikimi işin içine katarak- aslında tıpkı bir geriye sayış gibi dinî düşüncede tersyüz edilmiştir: zaman sona ermeden hakiki öteki dünyaya ulaşma umudu, kıyamet beklentisi. Sonsuzluk döngüsel zamandan doğmuş ve onu aşmıştır. Sonsuzluk, döngüsel zamanın ötesidir. Sonsuzluk zamanın geri dönüşsüzlüğünü geçersiz kılan, döngüsel zamanın geri döndüğü ve kendini feshettiği, dakik bir katıksız unsur olarak geri dönüşsüz zamanın öbür tarafına yerleşerek, tarihi tarih içinde silen unsurdur. Bossuet de şunu söyleyecektir: “Ve geçip giden zaman sayesinde, geçmeyen sonsuzluğa dahil oluruz.”

137
Ortaçağ, yani mükemmelliği kendi dışında kalan bu tamamlanmamış mitsel âlem, hâlâ üretimin önemli bir kısmını düzenleyen döngüsel zamanın tarih tarafından gerçek anlamda kemirildiği dönemdir. Geri dönüşü olmayan bir tür geçicilik, yaşamın artarda gelen dönemlerinde, tıpkı bir yolculuk ya da anlamı başka yerlerde olan bir dünyaya geri dönüşsüz bir geçiş gibi düşünülen yaşamda ve tek tek herkeste görülür: Seyyah, döngüsel zamanı terk eder ve gerçekte sembolik olarak bir yolcu olan herkes haline gelen kişidir. Kişisel tarihsel yaşam daima iktidar alanı içinde tamamlanır, iktidarın yürüttüğü mücadelelere ve iktidar tartışması mücadelelerine katılarak tamamlanır; ama iktidarın geri dönüşsüz zamanı, efendilerin oyunlarının sadakat ve sadakat borcu tartışmaları etrafında döndüğü silahlı iman dünyasında Hıristiyan çağın güdümlü zamanının genel birleştiriciliğiyle sonsuzluğa dek paylaşılır. “Fetih sırasında kendini geliştirdiği şekliyle istilacı ordunun örgütsel yapısı”nın “fethedilen ülkelerde bulunan üretici güçlerle” (Alman ideolojisi) -ve bu üretici güçler örgütlenmesi içinde bu ülkelerin dini dillerini de saymak gerekir- karşılaşmasından doğan bu feodal toplum, toplumsal hâkimiyeti kilise ve devlet iktidarı arasında ikiye bölmüştür ve devlet iktidarı da, bölgesel imtiyazlara dayalı vasallığın ve şehir komünlerinin karmaşık ilişkileri içinde alt bölümlere ayrılmıştır. Bu olası tarihsel yaşam çeşitliliğinde, derinde var olan toplumu bilinçsizce zapt eden geri dönüşsüz zaman, yani malların üretimi, şehirlerin kuruluşu ve gelişmesi ve -kozmosun bütün mitsel örgütlenmesini sonsuza dek çökertmiş pratik deneyim olan- dünyanın ticari açıdan keşfedilmesi sırasında burjuvazinin yaşanan zamanı, bu dünyanın büyük resmî tarihî girişimi Haçlı Scferleri'yle başarısızlığa uğradığında kendini yavaş yavaş bu dönemin bilinmeyen eseri olarak gösterdi.

138
Ortaçağ'ın çöküşü sırasında toplumu istilâ eden geri dönüşsüz zaman, eski düzene bağlı bilinç tarafından bir ölüm takıntısı biçiminde yaşanmıştır. Bu, bir dünyanın çözülüşünün, yani bir mit güvenliğinin tarihi hâlâ dengeleyebildiği son dünyanın çözülüşünün melankolisidir; ve bu melankoliye göre, her türlü dünyevi şey sadece kendi çürümesine doğru yol almaktadır. Avrupa'daki büyük köylü isyanları, aynı zamanda, köylülerin feodal vesayetlerini garanti altına almış olan ataerkil uykudan kendilerini şiddetli bir şekilde koparan tarihe cevap verme girişimleriydi. Yahudi mesihçiliğinden doğan Hıristiyan toplulukları çağın sorunlarına ve mutsuzluklarına Tanrı Krallığı'nın pek yakında gerçekleşmesini bekleyerek cevap verdiğinde ve eski topluma huzur bozucu ve yıkıcı bir unsur soktuğunda, yarı-tarihsel dinin kökeninde yatan şeyi yeniden canlandıran şey, Yeryüzü cennetinin kurulacağına dair bu mesihçi ütopyadır. Hıristiyanlık, imparatorluk içinde iktidarı paylaşma noktasına geldiğinde bu umuttan arta kalan şeyin basit bir bâtıl inançtan ibaret olduğunu ortaya çıkardı: Modern ideolojinin bütün takdirnamelerinin ilk örneği olan Augustinuscu sava göre sözü edilen krallık uzun süreden beri kurulu olan kiliseden başka bir şey değildi. Mesihçi köylülüğün toplumsal isyanı, doğal olarak, öncelikle kiliseyi ortadan kaldırma isteği olarak tanımlanır. Fakat mesihçilik, mit alanında değil tarihsel dünyada yayılır. Modern devrimci beklentiler, Norman Cohn’un La Poursüite du Millenium' da kanıtladığına inandığı gibi, dinsel mesihçi tutkunun akıldışı devamı değildir. Tam tersine, mesihçilik, dini dili son kez kullanan devrimci sınıf mücadelesidir, sadece tarihsel olan bilinç'ten hâlâ yoksun olmasına rağmen yine de modern bir devrimci eğilimdir. Mesihçiler kaybetmeye mahkûmdular, çünkü onlar devrimi kendi eylemleri olarak kabul edememişlerdi. Tanrı iradesinden gelen harici bir işarete dayanarak hareket etmeyi beklemeleri, ayaklanmış köylülerin kendi dışlarından gelen liderlerin peşinden gittiği bir pratiğin düşünceye dökülmesidir. Köylü sınıfı, toplumun işleyişi ve kendi mücadelesini sürdürme tarzıyla ilgili doğru bir bilince ulaşamaz; eyleminde ve bilincinde bu birlik koşullarından mahrum olduğu için tasarısını ifade etmesi ve savaşlarını sürdürmesi dünyevî bir cennet hayaline göre gerçekleşir.

139
Tarihsel yaşamın yeni mülkiyeti, yani geçmişini ve meşruiyetini Antik Çağ’da bulan Rönesans, sonsuzluktan mutlu bir kopuşu bağrında taşır! Rönesansın geri dönüşsüz zamanı sonsuz bilgi birikimi zamanıdır ve demokratik toplulukların ve onları mahveden güçlerin deneyiminden ortaya çıkan tarihsel bilinç Machiavelli ile birlikte, kutsallığından arındırılmış iktidar üzerine akıl yürütmeyi yeniden ele alacak ve devlet hakkında söylenemeyen şeyi söyleyecektir. İtalyan sitelerinin taşkın yaşamında ve şenliklerdeki sanatta yaşam, zaman geçirmenin keyfi olarak görülür. Ama bu hoşça vakit geçirmenin kendisi de geçici olmak zorundaydı. Burckhardt’ın “Rönesans ruhunun örneği” olarak kabul ettiği Lorenzo di Medici’nin şarkısı, bu hassas tarih şenliğinin kendine düzdüğü övgüdür: “Ah şu gençlik ne kadar hoştur ve ne kadar da çabuk geçer.”

140
Mutlak monarşi devletinin tarihsel yaşamı sürekli olarak tekeline alması, yani burjuva sınıfının tam hâkimiyetine doğru geçiş biçimi, kendi hakikati içinde burjuvazinin yeni geri dönüşsüz zamanının ne olduğunu açığa çıkarır. Burjuvazi, ilk kez olarak döngüsellikten kurtulmuş olan emek zamanına bağlıdır. Emek, burjuvaziyle birlikte, tarihsel koşullan değiştiren emek haline gelmiştir. Burjuvazi, emeği değer olarak gören ilk egemen sınıftır. Bütün ayrıcalıkları ortadan kaldıran ve emek sömürüsüne dayanmayan hiçbir değeri tanımayan burjuvazi, egemen sınıf olarak kendi değerini tamamen emekle özdeşleştirmiş ve emeğin gelişmesini kendi gelişmesi haline getirmiştir. Meta ve sermaye birikimini sağlayan sınıf, emeği değiştirerek, onun üretkenliğini kamçılayarak doğayı sürekli olarak değiştirir. Bütün toplumsal yaşam zaten sarayın debdebeli zavallılığında, “krallık mesleğinde” doruk noktasına ulaşan soğuk devlet yönetiminin şatafatında yoğunlaşmıştı; ve her türlü özel tarihsel özgürlük onun yenilgisine razı olmak zorunda kalmıştı. Feodallerin geri gelmeyecek geçici oyunlarındaki özgürlük, yenik düştükleri son savaşlar olan Fronde savaşlarıyla ya da Charles-Edward'a karşı düzenlenen İskoç ayaklanmasıyla birlikte sona ermişti. Dünya köklü bir değişikliğe uğramıştı.

141
Burjuvazinin zaferi, derinlemesine tarihsel zamanın zaferidir, çünkü bu, toplumu sürekli ve tepeden tırnağa değiştiren iktisadi üretimin zamanıdır. Tarımsal üretim temel etkinlik olarak kaldığı sürece, toplumun temelinde yatan döngüsel zaman devinimi engelleyecek olan birleşik gelenek güçlerini besler. Ama burjuva ekonomisinin geri dönüşsüz zamanı, bu kalıntıları dünyanın her köşesinde kökünden kazır. O zamana kadar yönetici sınıfı oluşturan bireylerin tek devinimi olarak görünen ve dolayısıyla da sadece olayların tarihi olarak yazılan tarih artık genel devinim olarak anlaşılır ve bu amansız devinimde bireyler kurban edilir. Temelini ekonomi politikte bulan tarih artık kendi bilinçsizliği olan şeyin varlığından haberdar olsa da yine de bu aydınlatılamaz ve bilinçsiz kalır. Pazar ekonomisinin demokratikleştirdiği şey sadece bu kör tarih öncesi, yani hiç kimsenin hükmetmediği bu yeni kaderdir.

142
Toplumun bütün derinliklerinde mevcut olan tarih yüzeyde kaybolma eğilimindedir. Geri dönüşsüz zamanın zaferi, aynı zamanda şeylerin zamanına doğru değişimidir de çünkü zaferini borçlu olduğu silah, tam anlamıyla, nesnelerin meta yasaları uyarınca seri üretimiydi. İktisadi gelişmenin lüks tüketimden gündelik tüketim haline getirdiği en temel ürün demek ki tarihtir, ama bu tarih sadece her türlü nitel yaşam kullanımı üzerinde egemenlik kurmuş şeylerin soyul devinim tarihidir. Önceki döngüsel tarih, bireylerin ve grupların yaşadığı tarihsel zamanın giderek artan bir bölümünü desteklemişken, üretimin geri dönüşsüz zamanının egemenliği bu yaşanmış zamanı toplumsal olarak dışlama eğiliminde olacaktır.

143
Böylece, burjuvazi geri dönüşsüz bir tarih zamanını topluma tanıtmış ve dayatmıştır, fakat toplumu bu zamanın kullanımından mahrum bırakmıştır. “Bir zamanlar tarih vardı ama artık yok”; çünkü iktisat tarihi'nden kopamayan ve ekonominin sahibi olan sınıf, zamanın başka her türlü geri dönüşsüz kullanımını doğrudan bir tehdit kabul ederek bastırmak zorundadır. Kendileri de şeylerin mülkiyetinde olan ve şeylere sahip olma konusunda uzmanlaşmış kişilerden oluşan egemen sınıf kaderini bu şeyleşmiş tarihin sürdürülmesine, tarih içindeki yeni bir devinimsizliğin sürekliliğine bağlamak zorundadır. Toplumun tabanında yer alan işçi ilk defa maddî olarak tarihe yabancı değildir, çünkü artık toplumu geri dönüşsüz bir şekilde hareket ettiren bu tabandır. Proletarya, oluşturduğu tarihsel zamanı yaşama talebinde, devrimci tasarısının unutulmaz basit kaynağını bulur; ve bu tasarıyı gerçekleştirmeye yönelik bugüne kadar engellenmiş her adım yeni tarihsel yaşamın olası bir çıkış noktasına işaret eder.

144
İktidarın efendisi burjuvazinin geri dönüşsüz zamanı, başlangıçta kendi adını taşıyan, mutlak bir başlangıç gibi Cumhuriyet'in Birinci Yılı olarak ortaya çıktı. Ama, mitsel değerler örgütlenmesinin son kalıntılarını ve bütün geleneksel toplum düzenlemesini yok eden devrimci genel özgürlük ideolojisi, Romalı kılığına soktuğu gerçek istenci çoktan görülebilir hale getirmişti: yaygın hale gelen ticaret özgürlüğü. Meta toplumu, artık kendi mutlak hâkimiyetini kurmak için derinden sarsmış olduğu edilgenliği yeniden inşa etmesi gerekliğini keşfederek, “soyut insan küllüyle birlikte Hıristiyanlık’ta... en uygun din biçimi”ni (Kapital) bulur. Böylelikle burjuvazi bu dinle bir uzlaşmaya, zamanın temsil edilmesinde de ifadesini bulan bir uzlaşmaya varır: Burjuvazinin terk edilmiş takvimi, geri dönüşsüz zamanı, mirasını sürdürdüğü Hıristiyan dönem içinde örnek alınmak üzere geri gelir.

145
Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte geri dönüşsüz zaman dünya çapında birleşir. Evrensel tarih bir gerçeklik haline gelir, çünkü bütün dünya bu zamanın gelişmesi altında toplanmıştır. Ama, her yerde her zaman aynı olan bu tarih hâlâ tarihin tarih içindeki reddinden başka bir şey değildir. Bütün gezegen üzerinde aynı gün olarak görünen şey, soyut, eşit parçalara bölünmüş olan iktisadi üretim zamanıdır. Birleşik geri dönüşsüz zaman dünya pazarı nın ve bunun doğal sonucu olarak da dünya çapındaki gösterinin zamanıdır.

146
Geri dönüşsüz üretim zamanı öncelikle metaların ölçüsüdür. Bu nedenle, dünyanın tamamı üzerinde resmen toplumun genel zamanı olarak ortaya çıkan zaman, sadece bu zamanı oluşturan uzmanlaşmış çıkarları ifade eden özel bir zamandan başka bir şey değildir.

Guy Debord, Çev: Ayşen Ekmekçi-Okşan Taşkent, Gösteri Toplumu ve Yorumlar, İstanbul:Ayrıntı, 1996, s.72-83.
Zaman ve Tarih Zaman ve Tarih Reviewed by Tarih ve Felsefe on 23.12.16 Rating: 5
Blogger tarafından desteklenmektedir.